Türkçe dersi için hikayeler - Bahattin Gemici

Direkt zum Seiteninhalt

Hauptmenü:

TÜRKISCH-TÜRKÇE


Anca Beraber Kanca Beraber

Can, elektronik mağazasındaki duran PlayStation 5’i hayranlıkla izliyordu. Ona uzun zamandır sahip olmak istiyordu. Arkadaşı Efe’ye "Bu sefer onu alacağım. Az kaldı," dedi. "Onu ödeyebilecek paran var mı?" diye sordu Efe. Can gülümsedi. "Anneme Mustafa dayımın lokantasında çalışabilir miyim diye sordum ve izin verdi. Dayımın hafta sonları çalışan elemanın biri hasta olmuş, diğeri de üç hafta tatildeymiş. Sen de çalışmak ister misin?" "İyi fikir!" dedi Efe.
Ertesi sabah ikisi, Mustafa dayının lokantasının önünde buluştular. Mustafa dayının yanında onlardan başka kimse yoktu. Lokantanın kahvaltı vaktine daha iki saat vardı. O zamana kadar ikisi kahvaltı servisini hazırlamaları gerekiyordu. İkisi önlüklerini takarak Mustafa dayının talimatlarını yerine getirdiler. Yumurtaları kaynattılar, domatesleri ve salatalıkları doğradılar, salamları, peynirleri servise dizdiler, gelen ekmekleri fırında ısıttılar ve tüm kahvaltıya gereken malzemeleri hazırladılar.  Yemek esnasında gelen müşterilere hizmet ettiler, çaylarını, kahvelerini veya meyve sularını getirdiler ve götürdüler. Öğlene doğru kahvaltı servisini toparlayıp öğlen yemeklerini servise götürdüler. Akşama kadar çalıştılar.
Çıkarken "Üç hafta sonu boyunca böyle çalışırsak. Sen de kendine bir PlayStation 5 alabilirsin. İkimiz geceleri oynarız," dedi Can. Efe başını salladı. "Ailem bu hafta parasız. Paramı Kerem’in ilacını ödemek için kullanacağım." Kerem, Efe’nin küçük kardeşiydi. "Hasta mı?" diye sordu Can. "Evet, öyle. Ama ilacını aldığında iyi olacak." Efe çantasını omuzuna asarak "Annem beni bekliyor. Haftaya görüşürüz’’, dedi.
İkinci hafta sonunun ilk günü Can dayısının lokantasında çalışmakla geçirdi. Efe işe gelmemişti. Peki Efe neredeydi? İkinci gün Can’ın işi erken bittiği için erken çıktı. Can eve dönerken Efe’yi çantasıyla lokantaya gittiğini gördü. "Neden bu kadar geç kaldın?" diye sordu Can. "Annem bir iş yaparken Kerem’e bakmam gerekti," dedi Efe. "Onu neden yanına almadın?" dedi Can. Efe başını salladı. "Dışarı çıkamayacak kadar çok hasta. Sürekli öksürüyor."
Can, Efe’nin ilaç için yeterince para kazanamayacağını biliyordu. Yakında dayısının işçileri geri dönecekti. Can, elinde sıkıca tuttuğu para kesesine baktı. Uzun zamandır hayalini kurduğu PlayStation 5’i alabilmesi için gereken paranın büyük bir kısmı vardı. Arkadaşının yorgun yüzüne baktı. "Al bakalım. Bu parayı ilaç için sakla." Can parayı Efe’nin ellerine koydu. PlayStation 5’i alamayacağı için çok üzgündü.
Üçüncü hafta sonu Kerem de lokantaya geldi, İlaç öksürüğünü geçirmişti ve gülerken etrafa mutluluklar saçıyordu. Efe dedi ki, "Artık Kerem’in en iyi arkadaşı oldun. Paran onu iyileştirdi." Üçü de o hafta sonu lokantada çalıştılar.


Dostluk Sınavı/ Dost mu aşk mı?

Enes ile Derya ayrılmaz iki arkadaştı. Birbirlerini küçüklükten beri tanıyorlardı. Pek çok ortak noktaları da vardı. Aynı sokakta büyüdüler, aynı ana okuluna gittiler, aynı zevklere sahiptiler ve neredeyse tüm hobileri aynıydı. Üstelik aynı liseye de gidiyorlardı.
Enes, Derya’ya çok güvenirdi ve her çaresiz kaldığında ondan yardım isterdi. Bir gün lisedeyken teneffüste bir bankta otururken Derya’ya Nil’den çok hoşlandığını anlattı: “Derya, ben Nil’i çok beğeniyorum. Acaba o da benden hoşlanıyor mudur? Sorsana!” Derya bu duruma çok sevindi: “Enes, ne diyorsun? Hiç sormama gerek yok ki. Gülsüm’den Nil’in senden çok hoşlandığını duydum.” Enes bu duruma çok sevindi ve: “Ciddi misin? Öyleyse ona çıkma teklifi edersem kabul eder, değil mi?” diye sordu. Derya da: “Kesin eder”, dedi, “Sen en iyisi yarın okula erken gel ve sabahtan sor. Yanına da pembe karanfil al. Nil’in en sevdiği çiçektir. O zaman kesin kabul eder!”
Ertesi gün Enes ile Derya felsefe dersinde görüştüler. Enes çok mutlu görünüyordu. Derya gönül işin rastgele gittiğini anladı ve “Tebrikler kankam”, dedi. “Sağ ol da sen hemen nerden duydun?”, diye Enes şaşırarak sordu. “Duymama gerek yok ki, Yüzünün hatlarından belli oluyor”, diye cevap verdi Derya. İkisi bu duruma çok sevinçliydiler. Enes ders boyunca Nil’e nasıl çıkma teklifini ettiğini ve Nil’in nasıl kabul ettiğini anlattı.
Fakat bunları anlatırken Derya diğer kızların onlara tuhaf baktıklarını fark etti. Aralarında Nil’in en iyi dostu Gülsüm de vardı. Derya bu bakışlara bir anlam veremedi. Aslında Gülsüm’le de iyi arkadaştılar ve iyi anlaşırlardı. “Acaba yanlış bir şey mi yaptım”, diye düşündü Derya. “Ama kokusu sonra çıkar”, diye düşünerek fazla umursamadı. Şu an en iyi arkadaşının mutluluğu onun için daha önemliydi.
Günler geçtikçe Derya diğer kızların ondan uzaklaştığını hatta onu dışladıklarını fark etti. Artık tek konuştuğu kişi Enes’ti fakat onu sadece aynı girdikleri derslerde görüyordu. Onun dışında Enes’in Nil ile görüşmekten Derya’ya ayıracak zamanı yoktu. Derya bu durumu anlamıyor değildi. Sonuçta ilk sevgilisiydi ama bu  kendisini yalnız hissetme durumunu değiştirmiyordu. Artık dayanamayıp Derya felsefe dersinde Enes’e kızların ona nasıl davrandığını ve kendisini nasıl hissettiğini anlattı. Bunları duyan Enes arkadaşını teselli etmek için elini omuzuna koyar ve: “Böyle hissettiğin için çok üzgünüm”, der, “Teneffüste Nil’le benim yanıma gel! Üçümüz takılırız. Ben seni yalnız bırakmam. Hem Nil ile de arkadaş olursunuz.” Derya arkadaşının önerisini kabul ederken Gülsüm’ün kötü bakışlarını gördü fakat hiçbir anlam veremedi.
Dersten sonra Enes’le Nil’in yanına giderken Derya aynı bakışı Nil’de de fark etti. Sanki Nil Derya’nın gelmiş olmasından  hoşlanmamış gibiydi. Tüm teneffüs boyunca bir söz söylemedi. Derya Nil’i ne kadar da konuşturmayı çalıştırdıysa Nil’den cevap alamadı. Enes de bu durumun farkına vardı ve dayanamayıp Nil’e: “Derya’ya niye öyle davranıyorsun? Size yanlış bir şey mi yaptı?”, diye sordu. Nil ise öfkeli bir şekilde “Evet, sevgilimle konuşmasını istemiyorum. Hatta senin de onunla konuşmanı istemiyorum!”, dedi.

 
Zurück zum Seiteninhalt | Zurück zum Hauptmenü